
Yolum Varmıyor Sana – Kitap
YOLUM VARMIYOR SANA
I.
Boş verip sığ yargılara
Şimdi,
Usumdan geçenleri
Desem sana,
Hele
Yüreğimden geçenleri..
Ne derler!..
Demesem,
Bu korkaklık -ki
Bağışlanır gibi değil-
Bana yakışsa
Şiire yakışmaz…
Usum ve yüreğim
Varıyor da sana,
Dilim varmıyor…
II.
Daha ilk yazdan,
Zaman
İşe girişmeden
Benden önce
(Ellerim, dudaklarım
Kışkırtıyor beni),
Delice
Bağbozumları geçiyor
İçimden…
İpeksi dokunuşlar
Diliyorum
Doruklardan kuytulara
(Belki sen hazırsın),
Utanıyorum…
İyi ki
Bir şeyler çekiyor
Ardımdan,
İyi ki sağduyum ayakta
Hem kıyamıyorum sana…
Bu densiz yaramazlığa
Elim varmıyor…
III.
“Bana ta’n eyleyen gafil…”
Beni “sıgaya çeker
Bir Molla Kasım gelir…”
Boşuna değil
Seyrek görüşmelerimiz;
Hep uzağında adımlarım..
Fırsat vermiyorum
Bütün kapıların
Sana açılmasına…
Bakışım,
Bir bileşke bakıştır oysa:
Ben, benden özgeyim
Dizelerimde,
Sen, senden özgesin…
Kim anlar!…
-Yazık ki bu yüzden-
Her dilden,
Her elden,
Her gönülden çiçeklenen
Dalım varmıyor sana,
Yolum varmıyor…
GEÇ DE OLSA
Duru,
Sığ bir su
Süzülürdü aramızda,
Çerden çöpten
Köprüler yapsak,
Ulaşırdık birbirimize…
Araya okyanus girdi,
Bütün büyü bozuldu…
Ne hoş söyleşirdik
Sarmaş dolaş sözcüklerle;
Ünlemlerimiz hep
Sevinç üstüneydi,
Hep mutluluk üstüne;
Ezgilerimiz kıpır kıpır…
Araya sus girdi.
Bütün büyü bozuldu…
Net’tik,
Arınmıştık,
Saydamdık;
Ne zaman bakışsak,
İçimizi dışımızı görürdük,
Ötemizi…
Araya pus girdi,
Bütün büyü bozuldu…
Özgürdük,
Bağımsızdık;
Doğrumuz bizimdi,
Yanlışımız bizim…
Yargılayan yargıları
Umursamazdık.
Gönüllerimiz yamasızdı,
Kırıksızdı…
Araya us girdi,
Bütün büyü bozuldu…
Anlık mutlulukları
Sonsuz saydık;
İki gönül bir oldu,
Samanlık seyran;
İki çıplak
Bir hamama yakıştık;
Böyle böyle
Sevgiyi tükettik,
Baydık…
Araya Yunus girdi..
-Geç de olsa-
Öze vardık, aydık…
AYRI YOLLARIN KAVŞAĞI
Ayrı yolların kavşağında,
Aynı yolun yolcusu olduk:
Yürüyoruz yan yana,
Can cana…
O, denize gülümsüyor,
Ben gökyüzüne..
Birleşiyoruz mavide…
O, bir çocuğun
Boncuk gözlerinden öpüyor,
Ben bir yaşlının
Güz kokulu ellerinden..
Birleşiyoruz canda,
İnsanda…
Ben bir tohum ekiyorum,
O, bir fidan dikiyor;
Ben umudum şiirini yazıyorum,
O, yaşamın türküsünü söylüyor..
Birleşiyoruz emekte,
Yürekte…
Ben silahları kırıyorum,
O, zincirleri..
O, “Özgürlük, bağımsızlık!” diyor,
Ben, özetle, “Atatürk!”..
Birleşiyoruz barışta,
Uygarlıkla yarışta…
Ayağı kayıyor,
Tutunacak dalıyım;
Sendeliyorum,
Dengeliyor…
Doğanın içindeyiz,
Doğa içimizde..
İnsanları,
İnsanca yaşamayı,
Paylaşmayı
Se-vi-yo-ruz…
Ayrı yolların kavşağında,
Aynı yolun yolcusu olduk…
ŞİİR GİBİ YANİ İNSANCA
Gün ışır, yüreğin
Balta girmemiş ormanlarında,
En kuytu köşelerinde usun..
Sen mavi mavi bakınca,
Kanatlanır özgürlüğün kuşu…
Sen yeşil yeşil bakınca,
Kutuplar, çöller
Dört yön çayır çimen…
Uzanırım erincin
Kuştüyü yatağına,
İnsanlığı kuşanırım yeniden,
Duyumsarım insanca
Varoluşumu,
Saygınlığımı..
Koyu kahve bakışlarınla
Yere basar ayağım…
Ve bakınca apak,
Arınırım karalardan,
Yaralardan;
Sen bakınca
Şiir gibi,
Yani insanca…
ŞİİR DİNLENİYOR
Şiir dinleniyor…
Bunca emeklerden,
Uğraşlardan, dirençlerden sonra;
Sevginin sımsıcak yatağında,
Gençliğin bilinç otağında
Dinleniyor…
İlkyazın kokularını sürünerek,
Ataol’un dizelerine,
Haluk’un ezgilerine bürünerek…
Akif Oktay’ın sesiyle
“Şiirlerarası Yolculuk” larda…
Şiir dinleniyor…
Dinleyenlerden biri,
Yeni yeni biçimlediği
İç enginliğine dalıyor
Ya da şiirin araladığı kapıdan
Düş kıyılarına vuruyor gerçeğin…
Bir diğeri
Dinleyenleri tarıyor,
Şiire durmuş yüzlerde,
Yüreğiyle özdeş
Kendi yüzünü arıyor…
İkisi,
Şiirin yanağına yaslamışlar
Yanaklarını ve
Birbirine;
El ele tutuşmuşlar şiirle
Ve birbiriyle,
Koşuyorlar
Sözcük çiçekli bir koyakta…
Ve hepsi de
Yaşamaya bileniyor,
Hepsi de -dinledikçe-
Açılmaz kapıları
Açmayı deniyor,
Yükleniyor ha yükleniyor…
Uslarıyla karanlıkları,
Apak yürekleriyle yalnızlıkları
Yeniyor…
Coşup coşup taşarak,
Durulup yoğunlaşarak,
Arınıp aklaşarak
Şiir dinleniyor..
Şiir, dillendikçe güzelleniyor…
GEL DEYİNCE
Sen “Gel!” deyince
Bırakıyorum ne varsa elimde:
İşimi, aşımı;
Yolumu, yoldaşımı;
Yaşamla savaşımı..
İki elim kanda olsa
Yönüm sen, koşuyorum…
Sen “Gel!” deyince
İlkyaza dönüyor güz,
Kışın ortasında
Ağaçlar yeniden donanıyor
Yaprak yaprak, çiçek çiçek…
Çağrını alınca,
On sekizlerde,
Yirmilerde buluyorum kendimi,
Gençliğin en bıçkın yerinde.
Usum itici güç,
Yüreğim balarısı,
Bedenim tay
Uçuyorum kokuna…
Sen “Gel!” deyince
Bağlar kopuyor,
Zincirler boşanıyor;
Dağlar toz duman…
Denizler çekiliyor,
Açılıyor tüm geçitler
Sana varan yollarda…
Sen “Gel!” deyince,
Kendimi çekiminden alamıyorum;
Sen “Gel!” deyince
Ben, benimle kalamıyorum…
SENİ DÜŞÜNMEZSEM
Bu denli düşünme beni, diyorsun;
Seni düşünmezsem benden olurum..
Ozanca anılır, Kemal’dir adım;
Övündüğüm addan, sandan olurum..
İncitir gerçeğin taşı, dikeni;
Pembe düşten, ak yalandan olurum..
Sevgiyle bezedim tapınağımı,
Dağılır; dinden, inandan olurum..
Dev dalgalı okyanus teknesiyim,
Sığındığım tek limandan olurum..
Bu uçtan, o uca gökçedir kuşum;
Edirne, Ankara, Van’dan olurum..
Sor bir, karanlığı nasıl aşmışım…
Öyle hak ettiğim tandan olurum..
Bengisu yürüdü damarlarıma,
Erir giderim de kandan olurum..
Bir ana sığdırdım onca güzeli,
Yaşamla yaşıt, o andan olurum..
Düşünme, diyorsun, geçilmez cansın;
Canı düşünmezsem, candan olurum…
YALNIZLIĞIN DÖRT YÜZÜ
O egemen oldukça,
Kemirdikçe yüreğimizi,
Bir şeyler eksilir gider,
Yiter direncimiz…
Acının, yıkılışın
Doğurgan mı doğurgan
Anası yalnızlık!..
Neyine baksam
Şölenlere yakışırsın:
Gökkuşağının ikizisin,
İçli dışlısın yaşamla,
Yüreciğin bunca sıcak…
Nasıl düşürdü seni ağına
Kör olası yalnızlık!..
İlkyazın hoş gelişinde,
Çiçeğe durur ağaç,
Doludizgindir su,
Gümbür gümbürdür yürek…
Gözlerden ırak kuytuda
Kendinden geçmişlerin
Ası yalnızlık…
Tıkır tıkır işlemede us,
Gönül pusuda;
İmgeler, çağrışımlar…
Yay, en gergin şu an,
Mağma tırmanmada,
Dizeler fışkırdı fışkıracak…
Özgünlük tutkunu ozanın
Havası yalnızlık…
SUÇLU KARANLIK
Kendimle olmaktan
En usandığım gece
Ardına dek açılacak kapım;
İçeri gir…
Yaramazlık yok
Sözüm söz!..
Gözlerimizle anlatırız
İlk diyeceklerimizi,
Sonra
Anılardan çıkarız yola,
Dize dize
Tatlanır söyleşimiz,
Bir küçük mola:
Bir demli çay mı olur,
Acı bir kahve mi
(Kırk yıl hatırı olan),
Neyse pişir..
Beğenmezlik yok
Sözüm söz!..
Biliyorum
Birliğimiz kardeşçe,
Gönüllü tutsağıyız
Sevdiklerimizin;
Kuşkun yersiz,
Çoktan son verdim
Uçarılıklara..
Elbette duyarlıyım
Varlığına;
Ama sakın sorun sayma,
Usum denetimde;
Işığı söndür..
Karanlığa karşı
Sözüm söz değil…
KIŞ SIĞINAĞI
Kar;
Dağları aşılmaz,
Yolları ulaşılmaz edince;
Kimi gözlerde
O bitimsiz umut da
Yitince,
Dayan da göreyim…
Sen olmasan soğur yüreğim…
Çıkar;
Dostluğu anlaşılmaz,
Bütünü paylaşılmaz edince;
Kimi gönüllerde
O direnen duygu da
Yitince,
Katlan da göreyim…
Sen olmasan soğur yüreğim…
Sen ozanın tükendiği yerde,
Sen sonsuz geceye tül perde…
HADİ CAN
Şimdi tüm sesler
Kovuklarında:
Yel esmez,
Dere yorgun,
Çiçekler, böcekler
Suskun..
Şimdi dinlemenin
Doyumsuz olduğu an…
Hadi can!..
Renkleri karaladı
Gece.
Gözler öyle aç,
Öyle aç,
Karanlığı
Yırtacak gibi..
Şimdi gözlerin
Sorumsuz olduğu an…
Hadi can!..
Bacada
Duman yok,
Ocağın yüzü asık;
Gece uzun mu uzun,
Gece
Soğuk mu soğuk..
Şimdi sokulmanın
Bitimsiz olduğu an…
Hadi can!..
Çokluklar içinde
Yalnızlık şimdi:
Yalnız iki yürek,
Yalnız iki soluk…
Tüm hücreler
Dokunmaya duyarlı…
Şimdi sev-me-nin,
Se-vil-me-nin
Ölümsüz olduğu an…
-Demesi öyle güç ki-
Hadi cann!..
ADDÖKÜMÜ
Adını söyleyemem!
Dilimin de ucunda bunca:
Işınsu mu desem,
Bengisu mu, cansu mu?..
Neyini övsem,
Diğer yanın küser…
Iradım acını
Kaf Dağı’nın ardına…
Sözlüğümüz,
İki kişilik evrensel dil..
Özün, sözün, gizin
Yansıdıkça erir,
Umulana karşıt…
Lirik dizelerin
Ağıtları yakılmada,
Erinç çırpınıyor darağacında,
Ve erdem..
Yine de
İnsan yanımız gülümsüyor…
Evrenimiz: su,
Gökyüzü ve toprak.
Mutluluk en uzak yakındır,
En yakın uzak…
Mutluluk,
Adını koyunca ölümsüyor…
Adını söyleyemem!
Adın yaşamın özütü;
Aşınmamalı…
BİLEŞKE GÜZEL
Sen..
Gizemli bilinmezliklerinde
Yörünge yörünge dolaştığım
Uzayımsın…
Sen..
Usumun direncinin kırıldığı,
Yürek közümün söneyazdığı,
Umudumun yittiği anlarda
Beni,
Ulaşılmaz mutluluklara
Fırlatıveren
Yaşam yayımsın…
Sen..
Güpegündüz,
Güneşin ta yanı başında,
Güneşten daha net gördüğüm
Dolunayımsın…
Sen..
Anların en seçkini:
Doğum günüm,
Türkçe dersim,
Şiir şölenim,
Çocuk bayramım,
Balayımsın…
Sen..
Karpuz fenerim,
Tel arabam,
Çelik çomağım,
At yaptığım gündöndü sapım;
Sen..
Ulaşamadığım bisikletim,
Kurmalı uçağım,
Kaykayımsın…
Sen..
Onca talana karşın
İç aydınlığını
Dirençle ayakta tutan,
Işıl ışıl ışıldayan,
Kırılmak,
Yıkılmak nedir bilmezim,
Sırça sarayımsın…
Sen..
Uzunköprü’m,
Sen sınır kentim Edirne’m,
Sen Yeşil Bursa’m;
Sen..
Tüm hücrelerimin onayıyla
Ata’mın ülkeme kattığı
Hatay’ımsın…
Sen..
İnsanca yaşamı kurmada,
Yaşam laboratuvarında
Tüm sınamalarıma
Olumlu yanıt veren
Kobayımsın…
Sen..
Yaşam öykümün
Çözüm bölümüne
Bir soluk kala,
Düğüm bölümünde
En güzel,
En çarpıcı,
En çılgın,
En beklenmedik olayımsın…
Sen..
Acı şekerim,
Özgür tutsağım,
Pembe yalancım;
Yaşam kaynağım
Nilüfer Çayı’m;
Sen,
“Ah!” ım, “Oh!” um,
“Vay!” ımsın;
Sen..
Sonsuz kere sonsuz sayımsın…
ÖLÜM NE Kİ YAŞAMAK NE Kİ!
Pınarlarının yanı başındaydık da
Nice susamıştık..
Nerelerden koşup geldik
Birbirimize…
Zamana baş kaldırarak,
Engelleri aşarak
Uzakları yakın ettik
Bir bayram akşamında…
Özgür maviydik, erinçli yeşil
Ve tutkulu kırmızı…
Renklerin koyulaştığı anlarda,
Biz apaktık…
Nasıl da çoğulduk
Kimsesiz köy yollarında..
Gecenin gizemi
Sarıp sarmaladı bizi…
Gönüller akıştı, gözler bakıştı,
Dudaklar duraksız..
Yunduk, arındık
Evrenin tüm kirlerinden..
Bengi suyu içtik kana kana..
Ölüm ne ki.. yaşamak ne ki!..
ORADA OL
Nerede bir soluk,
Nerede bir yürek tını..
Ocakların tüttüğü yerde ol…
Can suyu vermek için
Tohumuna,
Yeniden yeşertmek,
Göğertmek için binlercesini..
Umutların yittiği yerde ol…
Mutlaka
Gülücüklere dönüşmeli
Çığlıklar,
Kahkahalara..
Acıların,
Çelik yürekleri
Erittiği yerde ol…
İstesen de
istemesen de
Hem ilk söz,
Hem son söz senin.
Söylesin arada herkes
Söylenecek ne varsa…
Sözcüklerin başladığı
Ve bittiği yerde ol…
SEN SANA DÖNEMEZSİN
Bu, kendine yakınlaşman
Yakışmıyor sana,
Ununu eleyip
Eleğini asmışlık,
Bu suskunluk yakışmıyor…
Anımsa hadi:
Nasıl çıkmıştın
-Onurlu yaşamak adına-
Ulaşmaz yollara..
Beş duyun
Nasıl da donanmıştı…
Yaşamın bal çağında,
Tozpembe gülüşlerden,
İmgelerden,
Düşlerden geçtin..
Yemyeşil düzlükler
Bıraktın da ardında
Aşılmaz dağları seçtin…
Anımsa hadi:
Eş acıları yaşamıştık
Ağıtlarda;
Sevgimizi,
Sevincimizi ertelemiştik,
Direnmiştik dişe diş..
Umudu göğertmiştik
En önemlisi…
Son sözümüzü
Söyledik mi sence,
Yaktık mı son türkümüzü?..
Boyun posun,
Saçların, dudakların
Hele gözlerin…
Güzel olmasına güzeldin
Kadınca..
İnsanca bin güzeldin…
Kalamazsın böyle
Dilsiz, elsiz;
Yakışmıyor
Bu kendine yakınlaşman,
Tekilleşmen.
Bir çiçek sunuyor
Şimdi gönlüm sana,
Bir de diken…
Sevgisin,
Onursun,
Bilgesin;
Sen sana dönemezsin!..
BIRAKILIR MI?
Bir kez daha düşün,
Ne olur gitme!
Gönül sırça saray,
Kırma, incitme;
Bu denli değeri
Bir yana itme…
Meyveye durmuş bağ bırakılır mı?
Biliyorum, candan
Özleyenler var;
Durmadan yolunu
Gözleyenler var;
Dağları, yolları
Düzleyenler var…
Yaslandığımız dağ bırakılır mı?..
Dil dile söyleştik,
Dışı öz ettik;
Gönlümüz ısındı,
Külü köz ettik;
Yanlışı yaşasak,
Doğru söz ettik…
Bu sıcacık otağ bırakılır mı?..
Giderken sevene
Bir sorulmaz mı?
A canım, ettiğin
Şaka mı, naz mı?
Daha çok sevelim,
Bu sevgi az mı?
Tadına doyulmaz çağ bırakılır mı?..
Varlığın bilene
Büyük ödüldür;
Kal, onar yaramı,
Yüzümü güldür
Ya da vur hançeri,
Acıma öldür..
Can çekişen hiç sağ bırakılır mı?..
ÖZÜMLEMİŞİM SEVGİYİ
Özümlemişim sevgiyi,
Sen cilveyle nazındasın,
Ben ezgisiyle esriğim,
Sen telinde, sazındasın…
Elin görmez sıcak soğuk,
Sevgim akar oluk oluk,
Altın yumurtlarken tavuk,
Sen komşunun kazındasın…
Ben arınmış gönüldeyim,
Dikeni batmaz güldeyim,
Hak ettiğim ödüldeyim,
Sen kaşında, gözündesin…
Göğü yuğdu yaz yağmuru,
Sildi süpürdü çamuru,
Ön yüz açık, net, dupduru;
Ayın arka yüzündesin…
Yunus’la yoldaş olmuşum,
Gönül alıp baş olmuşum,
Özde pişmiş aş olmuşum,
Sen tadında tuzundasın…
,
Dosta, düşmana el ettim;
Mevlânâca gel gel ettim;
Sevdim, sevgimi sel ettim;
Sen çoğunda, azındasın…
Dağlar aştım, düze vardım;
Teni geçtim, öze vardım;
Gide gide güze vardım;
Sen daha ilkyazındasın…
Sevmek her an, her öğündür;
Sevilmek, çifte düğündür;
İşte şimdi gün, o gündür;
Sen işin olmazındasın…
DİZELERİMİ GERİ VER
Öyle -sandığın gibi-
Hesaba gelmez yaşam..
Verip verip almamak da var,
Alıp alıp vermemek de…
Oysa sence hep
Ölçü, dört dörtlük;
Her dokunduğun altın;
İki iki daha dört…
Kırılmadım;
Bilirim yaşam gerçeğini,
Böylesini onaylamasam da…
Senden beklemezdim,
Desem,
Yalan olur…
Ben çorak gönlümde
-Bin bir emekle-
Çiçeklerken sevgimi,
Sen yaban bahçelerde
-Yarınsız, onursuz-
Gezin dur
Ağzın kulaklarında,
Renk renk çiçekler der…
Çok oldun artık,
Dizelerimi geri ver!…
ASUDE’YE AĞIT
Büyük harfli dizeler,
Onun dizeleri,
İntiharın pusulası,
Yirmi beş yaşın dökümü:
Bir yığın yaşanmışlığın,
Bir yığın toprağa dönüşmesi…
BOŞLUK
Uzayın sonsuzluğu mu,
Söylenemeyen sözlerin
Baloncuğu ya da
Çoğullarda tekil kalmak mı?..
Yakın yaşamsal sınırlar,
Yaşamsal bağlar
Koyamamak mutlak:
İçten bir gülümseyiş,
Onaylayan yemyeşil bakış,
Sıcacık sevgi sözcükleri,
Yaslanılacak güvenli omuz,
Baş konacak diz…
BOŞLUK
Tüm bağlar boşandığında
Bağımsızlık, özgürlük adına
Burgacından çıkamadığımız;
Aydığımızda da
Çok geç kaldığımız…
Ahh, yerçekimi ahh!..
Gençliğin, güzelliğin de mi
Hatırı yok?..
Sırası gelmeden daha…
Bir düz, kalın çizgi..
Altına kesik çizgiler..
Sonra da:TİKLER…
Etik değerler üstü
Değerler üretme
Ve yaslanmak onlara,
Gücünü sınamadan…
Bir örnek ritmler,
Ortak paydalara dayanma,
Dirençsiz dayanaklara:
TİKLER..
Bir kalın, uzun, düz çizgi daha
Kocaman harflerle: BİTSİN!
Ne başlamıştı,
Nasıl kötü başlamıştı da
Onca renk soluklaşmıştı,
Yitmişti,
Kararmıştı, bitmişti…
ARTIK İSTEMİYORUM?
Üç noktalı ünlem
Konmalıydı sonuna…
Bu soru imi, neyin sesi?
Bütün düğüm
Bu soru iminde,
Bu yanıtlanamamış
Yaşamsal sorularda…
Oysa ne sorular yanıtlıyoruz
Puanlı,
Yaşamdan uzak…
Yalan ağıtlar istemiyor,
Gözyaşı istemiyor,
Yüz görümlük acılar,
İkiyüzlü çığlıklar
İs-te-mi-yor…
ÖZÜR DİLERİM…
Ölüm öncesi
Bu incelik de ne?
Her şeye ve herkese
Fatura çıkarmak varken…
İşte bu noktada
Ağırlaşıyor, ağıtlaşıyor gerçek…
Ölüme başkaldırı büyüyor…
ÖZÜR DİLERİM…
AMA ARTIK GÜCÜM
KALMADI…
Gençliği,
Eğitimi, bilimi,
Usu, sağduyuyu
Yaşama gücü olmaktan
Çıkaran ne?
Yanıtı hepimiz biliyoruz,
Biliyoruz da..
Kapılıp gidiyoruz
Gündelik hay huylara…
GERÇEK ZATEN HİÇ OLMADI…
Asude.. Ah, Asude!..
Sen varken,
Yaşam gerçeği de vardı.
Senin gerçek saymadığın
Sert kayalardı,
Sivri dikenlerdi,
Açmazlardı, tuzaklardı…
Hepsi gerçekti, vardı
Ve sen,
Direndikçe onlara,
Işıyacaktı dağların ardı…
Asude!
– Umarsızlığından,
Bilgeliğinden ya da-
Sessiz, dingin gidişinden,
Ne kalır sanıyordun yarına?
Güneşin silgisi,
Ana yüreği ve
Ozansı yüreklerin dışında,
İzini sildi bile…
İşte yirmi beş yılın özeti..
İşte yirmi beş yılın
Seçilmiş büyük harfli sözcükleri…
Ya da -doğru okunduğunda-
En lirik şiiri:
BOŞLUK
———–
TİKLER
BİTSİN
ARTIK İSTEMİYORUM?
ÖZÜR DİLERİM
AMA ARTIK GÜCÜM
KALMADI
“GERÇEK” ZATEN
HİÇ OLMADI…
GİTMELİYİM
Sözde ilkyaz!
Sağanaklar beklerken,
Bulutlar çekip gitmiş
Göğümden…
Hani göğeren çimen,
Hani çatlayan tomurcuk,
Hani çilekte çiçek,
Çiçekte tül kelebek?..
“Gidişe uy.” diyorlar,
“Düzenin parçası ol!”..
Olamıyorum…
Tekdüze çirkinlikler
Sarmış evrenimi,
Tekdüze yapay güzellikler…
O kendine özgü
Kimlikler gezginiyim..
Bunca yaklaşmışım da
O insana yakın yüzü,
Bulamıyorum…
Okyanus kıyısındayım,
Okyanusta istiridye,
İstiridyede inci;
Derin, gizemli sular
Dalgıcıyım;
Tensel-tinsel
Donanmışım da
Ayağımda bukağı,
Elimde kelepçe..
O dupduru suya
Dalamıyorum…
Doğam benim,
Bin memeli anam!..
Güzelim yaşam,
Sunmuş sunacaklarını.
Yüreğim deli mi deli,
Usum özgür mü özgür…
Kim örmüş bu duvarları,
Bu kara çelme kimin?..
Onca tutkuyla
Uzanmış ellerim..
Alamıyorum…
Gönlümdeki tutsak kuş
Çırpınıyor,
Çarpıp duruyor
Parmaklıklara..
Kıyamıyorum ama
Bir tek o kalmış
Dağarcığımda..
Öyle ha deyince
Salamıyorum…
Göğün mavisindeyim,
Macellan!ın gemisinde,
Atatürk’ün izinde…
Dokunuversem,
Açılır dost kapılar;
Kucaklaşırım
Bildik yüzlerle…
Ama sıkıldım,
Kendime yakın dizelerden.
Çoğul özgürlüğün,
Evrensel gizin,
Direncin, erincin
Savaşındayım;
Şiirin yaşamının,
Yaşamların şiirinin…
Benliğimi tekillere,
Sığlıklara
Bölemiyorum…
Bakışım;
Yemyeşil ovalara,
Çiçekli koyaklara,
Coşkulu pınarlara…
Bu yalçın kayalıklarda,
Bu ıssız çöllerde,
Bu yaban ellerde
Kalamıyorum…
Güz sonlarını yaşıyorum;
Yakışığı,
Sararan çimenler,
Dökülen yapraklar ve
Savuran yeller…
Nasıl sarınmışsam yaşama,
Nasıl göğertmişsem içimi
-Çamlarca özümlemişim yeşili-
Solamıyorum…
Şunlarıda Beğenebilirsiniz

Yaz Türküsü Yüreğimin – Kitap

Bir Çıkının İçinde – Kitap
